26 Aralık 2010 Pazar

Anne Çeşitleri


Anne Çeşitleri

Hayatım boyunca birçok okul,çevre değiştirdim.Gittiğim yerler Türkiye’nin farklı kültürlerinin olduğu bölgelerdi,dolayısıyla farklı kültürlerden insanlarla arkadaşlık ettim.Bir insanla arkadaşlık etmeye başladığımda,onu tanıma sürecinde anneleri de tanıma fırsatım oldu.Kız çocuklarının arkadaş edinme sürecinde “arkadaşın annesi” önemli bir yer tutar.İlk zamanlarda bir arkadaş edinirsiniz ve bu arkadaşın annesiyle anneniz tanışır bir güven oyu alır vs.vs.Erkek çocuklarında bu anne faktörü daha azdır.Arkadaşın annesi olarak kalır geri planda.Kız çocuklarında böyle olmuyor dahası,arkadaş ilişkilerine de karışabiliyor.Yaşım ilerledikçe çevremdeki anneleri de analiz etme fırsatım oldu.Bu kadar farklı çeşit anne varken bunların yazılmaması büyük bir kayıp olurdu.

1)Pimpirik Anneler

Bu tür anneler çocuklarına çok “değer verdiklerinden” olsa gerek dünyada sadece onların çocukları varmış gibi nerede ne yapıyorlar sürekli bilmek isterler.Bu koruyucu hava öyle bir hal alır ki sonunda çocuk bir koruma kalkanının içinde büyür,ya da büyüdüğünü düşünür.Evet fiziksel olarak büyüyebilir ama akıl olarak hala anneye bağımlıdır veya annesinin ona yaptıklarının farkında olarak anneye karşı bir nefret duyar.Anneler ise bu davranışlarının normal olduğunu ve çocuklarını “korumaları” gerektiğini düşünerek yaşlanır ve ölürler.Öldükten sonra çocuk iki aşamadan birine girer;ya bir hapishaneden kurtuluş havasına girip kendine çeki düzen verir,ya da koruyucusu gittiğinden bu zalim dünyada anne tarafından yaratılan ezikliği yaşamaya devam eder.

2)Başarısızlığa Katlanamayan Anneler

Bu anneler iki türlüdür:İlk kategoride başarılı bir meslek hayatı olan kadınlar,ikinci kategori de ise meslekleri olmayanlar.Başarılı meslek hayatı olan anneler çocuk doğurmak ile klonlamayı karıştırırlar ve doğurdukları çocuklarında kendileri gibi başarılı notlarla kendilerine gelmelerini isterler.Bunun tersi olunca da öncelikle kendilerini avuturlar:”Çalışmıyor.Çalışsa yapacak...”Çalıştığı halde hala yapamıyorsa çocuk anne tarafından(bazı zamanlarda babanında desteğiyle) büyük bir stres altına sokulur ve bunaltılır.Eğer çocuğun doğuştan sıkıntıya karşı direnme “genleri” varsa ergenliğin bitimine kadar bu eziyete katlanır daha sonra kendi hayatına devam eder.Eğer bu “genlerden” yoksunsa toplum bir annenin daha yarattığı facia birey ile karşı karşıyadır.

İkinci kategoride bulunan eğitimsiz anneler,sanki kendileri çok başarılı olmuşlar gibi doğurdukları çocukların en en en başarılı olmasında diretirler.Kimse de bunlara “Bre kadın sen hangi hakla çocuğu bunca strese sokuyorsun?” demez.Bunların eziklikleri nispeten eğitimli ve meslek sahibi annelere göre daha fazla olduğundan çocuğa yaptığı eziyet ve zarar da daha fazla olur.Çocuğun geleceği yukardaki gibi iki farklı yöne gidebilir.

3)Çocuklar Arasında Ayrımcılık Yapan Anneler

Her zaman için çocukların eşit sevilemeyeceğini söylemişimdir ve tepki almışımdır.Fakat “5 parmağın 5’i de bir” lafının geçerliliğinin olmadığı birçok örnekle karşılaştım.Çocuklar tarafından pek anlaşılmayan bu sevgi ayrımcılığına aslında pek birşey demeye hakkımız yok.Bazı çocuklar anneler tarafından biraz daha fazla sevilir.Bunun nedenleri arasında annenin kendiyle çocuk arasında kurduğu benzerlikler olabilir.Bu benzerlikler fiziksel veya davranışsal olabilir.Önemli olan annenin bunu dizginleyebilmesi veya en azından maddi olarak çocuklar arasında eşit paylaşım yapabilmesi.FAKAT karşıma çıkan birçok örnek gösteriyor ki,anneler bu sevgi ayrımcılığını gizliden yapamıyorlar ve bu ayrımcılık bırakın sadece sevgide gösterileni,maddi ayrımcılığa kadar uzanıyor.Ayrımcılığa uğrayan çocuk bunun nedenini sorguluyor doğal olarak sebep bulamıyor.İlerleyen yaşlarında belki neden bazılarının “biraz daha çok” sevildiğini anlıyor ve bu sevgi ve anneyle paylaşım eksikliğinden hayatında birçok sorunla karşılaşıyor.Daha çok sevilen kardeşe olan davranışı iki şekilde olabiliyor.Ya diğerleri onu daha çok sevdiğinden o da onu tanrısallaştırıyor ve aslında olmayan farklılığını kabul edip ona hizmet ediyor ya da bu ayrımcılığı kabul etmeyip kardeşe karşı cephe alıyor.Anneye karşı cephe almalar çok geç yaşlarda başlıyor.Küçükken bu ayrımcılığın sebebi anneden ziyade kardeş olarak görülüyor.

4)Oğluşunu Çok Seven Anneler

İki tür oğluşunu çok seven anne vardır.Birincisi tek çocuk olan oğluşunu seven anneler,ikincisi kardeşler arasında oğluşunu kızından daha çok seven anneler.Tek çocuk olan oğlan anneleri en korkulacak anne tipidir denebilir(istisnalar her zaman vardır).Özellikle erkeğe önem veren toplumlarda erkek çocuk doğurmuş kadınlar bu dünyada başka bir “başarı”yı gerçekleştiremedikleri için hayatta yaptıkları en önemli şeye sıkı sıkı tutunurlar.Ortadoğu ülkelerinde kayınvalide sıkıntısıda bu sebepten ortaya çıkar.Oğluşları değerlidir,bir tanedir.Onlara uygun kız bulamazlar çünkü oğluşlarını mutlu edecek kadın yoktur aslında.Tek mutlu edecek kadın kendileridir.O yüzden oğluşlarının aslında içten içe evlenmelerini istemezler.Bu kadınlar oğluşlarına aşıktırlar.Annesi tarafından bu kadar şımartılan oğluşların dolayısıyla düzgün bir ilişkileri olamaz.Annelerinin onlara yaptıkları servis hizmetini sağlayacak kadın isterler tabi hiçbir zaman evde yapılan yemekler anne eli değmiş kadar güzel olamaz.

Çocuklar arasında oğluşunu daha çok seven anneleri,çocuklar arasında ayrımcılık yapan anneler kategorisine koymamamın nedeni;bu annelerin bu ayrımcılığı yaparken bunu açıkça dile getirmesi ve normalmiş gibi algılaması.”Kız ve erkek çocuk arasında fark vardır ve olmalıdır” derler bunlar.Kız çocuk iffetli yetiştirilir,erkek çocuk saldırgan ve haşin.Kız çocuk yumuşak başlı olmalıdır,erkek çocuk asi.Erkeğin birçok kız arkadaşı olur ve hiçbirini mutlu edemez,anneden “afferin oğluşuma” onayı alır.Kız çocuğun bir erkek arkadaşı olursa hemen tanışılmak istenir,eğer kız biraz “azgınsa” ve birkaç tane erkek arkadaşı olmuşsa “orospu mu olacaksın?” denir.

5)Oğluşuna Hiçbir Türk Kızını Beğenmeyip,Oğluşunun Getirdiği Yabancı Gelinin Gözlerinin İçine Bakanlar

Bu anneler oğluşlarına hiçbir Türk kızını yakıştırmazlar.Hepsinin bir eksiği noksanı vardır.Gün gelir oğluşları bir şekilde sıradan bir yabancı kız getirir.Türk kızlarının en ufak bir kendilerince yanlış buldukları davranışını eleştiren anneler,yabancı gelinin rahat tavırlarına gülücüklerle karşılık verirler.Onlar dokunulmazdır,oğluşları sonunda hakettikleri bir kadınla evlenmiştir(Kadının mesleği ne olursa olsun yeterki aynı dili konuşmasın).Genelde Türk erkeklerinin evlendiği kadınlar sık uğradıkları yerden tanıştıkları Rus kadınları olurlar.Kendi kızının evlenmeden bir erkekle cinsel ilişkiye girmesini “namusumuz gitti” diye algılayan anneler,oğluşlarını cinsel olarak çok mutlu eden yani kısaca mutlu eden kadınların önünde diz çökerler.Belki de bu,kendileri eşlerini hiç mutlu edemedikleri için bunu başaran bir kadın gördüklerinde ona olan saygınlıklarını gösterme biçimidir.Hiç kendi kızlarına yaptıkları bu baskı ile cinsellik arasında bağlantı kuramazlar.Çok yazık.

6)Çocuklarına Doğumdan İtibaren Plan Yapan Anneler

Bu annelerin aslında devlet planlama teşkilatında çalışmaları gerekmektedir.Bunlar,çocuklarının ne zaman ne yapacağını çoktan ajandaya yazmış kişilerdir.Hatta çocuğun doğumu bile uzun bir planlamadan sonra gerçekleşmiştir.Çocukların istekleri önemsizdir,önemli olan o plana uyulmasıdır.Dersane,özel ders,yaz okulu derken çocuk kendisine hazırlanmış bu plana uyar.Bazı doğuştan asiler buna karşı çıkarlar ve annelerine gerçekten iş çıkarırlar.Bu tür çocukları hep takdir etmişimdir.Aslında bu annelerin bu uygulamayı yapmasının altında yatan neden de çocuğunun başarısız olacağı indirekt olarak kendilerinin başarısız olacağı korkusudur.

7)Çocuklarını Hayatlarında Bir Engel Olarak Gören Anneler

Bu anneler neden çocuk yaptıklarını bilmezler.”Çocuk da yaparım kariyer de” lafını ciddiye almış bu kadınlar başarısız olduklarında bunun sorumlusunun çocuk olduğunu düşünürler.Çocuk olmasaydı belki İtalya’ya iş gezisine gidebilirdi,belki de müdür olabilirdi.Ah o çocuk yok mu!Ona verdiği zamanı işine verse şuan çok daha iyi bir mevki de olacaktı.Bu durumla karşılaşan çocuk olanları kabullenir hatta annesinin bu suçlamalarını çoğu zaman üstüne alır ve doğmamış olmadığı için üzülür.

8)Bencil Anneler

Bu tür annelerin,çocuklarını hayatlarında bir engel olarak gören annelerle çok ortak özelliği vardır fakat bu tür anneler diğerlerine göre belirgin derecede bencildir.Evet!Bencil.Hiçbir zaman çocuğuna kendini dövdüren anneleri takdir etmedim,kastettiğim zaten bunun tersini yapanlar değil.Kendi kıyafeti varken ve çocuğunun yokken yine kendine alanlar ya da çocuğunun ona en ihtiyaç duyduğu anda kendi keyfini bozmayanlar.Bunun baba versiyonu aslında daha yaygındır ama anne versiyonu da azımsanmayacak kadar fazladır.Bu tür kadınlar östrojen hormonu az olan annelerdir denebilir.

9)Çocuğu Babaya Karşı Dolduran Anneler

Bu annelerin eşleriyle problemleri vardır ve çocuğu tampon bölge olarak kullanırlar.Eşinden istediği ilgiyi,sevgiyi alamamıştır dolayısıyla ona ceza vermek için çocuğu kullanır.Çocuğa babasıyla ilgili yalanlar söyleyerek çocuğu babadan uzaklaştırmaya çalışır.Babasını sevmeyen bir çocuk,başarısız bir babalık anlamına gelir ve bir kadın için eşine vurulabilecek büyük darbelerden biridir.Anne-baba arasında sürüklenen çocuk ikisinden birini seçmeye zorlanır.Biraz kurnazsa ikisini de idare ederek özgürleşme çağına gelir ve daha sonra bu ikilemden kurtulmuş olur.Babasıyla görüşmeye devam edebilir ya da annesinin dolduruşlarına gelerek babaya düşman kesilir.

10)Olması Gereken Anne

Bu anne olması gereken yani ütopik annedir.Böyle anneler vardır ama bırakın Türkiye’yi dünyada sayıları azdır.Bu annelerin kompleksleri yoktur dolayısıyla çocuğa kompleks aşılamazlar.Çocuğunu çocuğu olduğu için sever,kendine benzediği için veya klonu olarak gördüğü için değil.Kendisiyle ortak yönler bulamayınca veya zevki farklı olduğunda bu onun sevgisini azaltmaz tersine arttırır çünkü bir birey yetiştirebildiği anlamına gelir bu.Derslerinde başarısız olduğunda evet üzülebilir ve sorunu çözmek için uğraşır fakat yine olmuyorsa notların çocuğun ruh halinden önemli olmadığı düşüncesine sahiptir.Çocuğunun problemlerini kendi yaşının düşüncesiyle değil de çocuğun yaşının düşüncesiyle anlayabilir ve ona göre çözüm üretebilir.Çünkü nasihat vermek en kolay iştir,onun bulunduğu duruma inip sorunu farketmek ise daha zordur.Eşiyle sorunları olduğunda bunu bireysel çözmeye çalışır baba-çocuk ilişkisini intikam almak için bozmaz.Çocuğa güven duyulması gereken biri olmasını söyler ve çocukla bir güven bağı kurar.Bu bağ kurulduktan sonra denetleme gibi militarist işlemlere gerek kalmaz çünkü çocuğun vicdanı kendi denetleyicisi olur.Dünyada tek çocuğun o olmadığını yani diğerleri gibi sıradan olduğunu hissettirir fakat diğer yandan dünyada bir başına olmadığını da hissettirir.Militarist düzenin ailede işe yaramadığını bilir,çocuğun kendi vicdanına sahip olması için küçük yaştan onu eğitmek ister.Ergenliğe girmiş çocuğu disipline sokmak için hayat tarzını alçaltmanın veya kısıtlamanın sonuç getirmeyeceğini bilir.Yüksek sesle konuşmaz,küfür etmez.Küfürün saygıyı bozacağını bilir.Kızı varsa karşı cinsi seksi kullanarak oynatmaması gerektiğini,erkek çocuğu varsa karşı cinsi sadece seks yapılacak “nesne” olarak görmemesi gerektiğini öğretir.Herşeyi bilmediğinin farkındadır ve çocuğundan öğreneceği çok şeyi olduğunun da farkındadır.Öğretmen-öğrenci modelini çizmez,daha çok rehberdir o.Fakat gerektiğinde kendine rehberlik yapılmasından da gocunmaz.Hayatta tek amacı çocuk doğurmak olmadığından çocuğunun kendi hayatı olduğunda buna burnunu sokmak istemez.Çocuğunun hayatının sonuna kadar onun yanında olması gerekmediğini bilir.

Umarım bu yazıyı okuyanların anneleri de kısmen de olsa olması gereken annenin özelliklerini taşıyorlardır.Çünkü biliyorum ki hiçbirinizin annesi siz ne kadar ısrar etsenizde olması gereken anne değil.Bu anne tanımına uyan şuana kadar sadece bir kadın biliyorum.Zaten özellikleri onu inceleyerek yazdım ve bunların olması gereken mi gerekmeyen mi olduğuna kendi doğrularımı hesaba katarak karar verdim.



Bilge Scientista

29 Ekim 2010 Cuma

Göz Göze Gelmek

Göz Göze Gelmek

Günün yorgunluğunu atmak için veya arkadaşınızla dertleşmek için akşam saat 7 sularında dışarı çıkıyorsunuz.Her zaman gittiğiniz aynı yere gidip,aynı insanlarla selamlaşıp benzer yere oturup benzer içkinizi yudumluyorsunuz.Selamlaştığınız insanlar ve siz hemen hemen aynı sosyo-ekonomik gruptansınız.Belki siz onlara göre daha “anarşistsiniz” ya da daha ılımlı.Gecenin ilerleyen saatlerinde “ciddi” konularda konuşmaya başlarsanız belki de “ciddi” tartışmaların yaşanabileceği bir ortamdasınız.Yanlış anlamayın,ciddi tartışmalar ortaya çıkan beyin ürünlerinin çatışması değil,öğretilen ahlak değerlerinin çatışması olur genelde.Karşınızdaki tam bir anarşist kızdır;giyimiyle,saçıyla,makyajıyla.Ancak konuşma devam ettikçe onunda aslında nişanda Ankara havalarında el çırpan kız olduğu gerçeği yüzünüze tokat gibi çarpar.Ancak yine de ekonomik durumu sizinle benzer olan bu insanlarla simbiyotik bir ilişkiniz vardır.Toprak altında kalan kısımları benzemese bile toprak üstü kısımlar aynı yapıdan yapılmışlardır.7.6 ölçeğindeki bir deprem sizi sadece sallarken diğerlerini yıkabilir ancak şimdilik insan gözüyle aynı yapılarsınızdır.Bu durum ve vaziyetin olduğu bir ortamda şehrin “diğer” kesimlerine uğrayıp insan alan bir otobüs, bulunduğunuz yerin önünden geçer ve otobüsün nüfusunun %98inin erkek olduğu bir durumda biriyle göz göze gelirsiniz.Hayvan bahçesine gittiğinizde ilk defa gördüğünüz bir hayvana hayretle baktığınız andaki bakışlarınızı hayal edebiliyorsanız bu adamın bakışlarını da o şekilde hayal edebilirsiniz.O yerdeki duruma hiç alışkın olmayan ne olup bittiğini anlamayan ve şaşıran bir adamın bakışları.Fakat,bakışlarında bir şaşkınlığın yanı sıra alttan onu didikleyen bir ahlak sorgusu da aynı zamanda sizinle göz göze geliyor.Daha sonra mikro saniyede o ahlak sorgusunun yerini ,bu ahlaksız mekanın nimetlerinden yararlanıp ALLAH’INA tövbe etme isteği alıyor.İçi içini kemiriyor;ben neden orada değilim?,orada olmam ahlaksızlık mı?,Allahıma tövbe etsem günahım silinir mi?Fakat bunları düşünürken allahının herşeyini gördüğünü,işittiğini unutuyor.İnsan aklı işte herşeye ermiyor...

Gün bitmiş derin iletişim arayışı içerisinde iken göz göze gelmek 114 otobüsüyle.Beklediği o 60 sn’de adamın beynindeki düşüncelerin gözlerine yansıması.60 sn sonunda adamın düşüncelere dalışı ve aynı anda sizin dalışınız.Evet derin iletişim arayışı içerisinde masadan kalkmanız ve eve doğru yürümeniz.Soğuk havanın akciğerlere girmesi ve derin iletişimi kendi nöronlarınızın birbirleriyle yapması.Bir günün daha sona ermesi.İnsan aklının herşeye ermemesi...

16 Haziran 2010 Çarşamba

Kadın Cinselliği,Sünneti ve Meritokrasi


Meritokrasi’nin kısaca tanımı şu şekilde yapılıyor:”Kişilerin vasıflarına göre görevlerine seçildiği oligarşik veya aristokratik yönetim şekli”.Meritokratik yönetimlerde önemli olan aile bağları veya “tanıdık birinin” olması değil kişinin gösterdiği yetenekleridir.Bu yeteneklerin eldesi kişinin şans eseri sahip olduğu genetik yapısı veya aldığı eğitim sonucu gelişebilir.Yapılan seçme testleri sonucu(Türkiye’de geçerli olan ilkel sadece yılda 3 saatinizi vererek geçtiğiniz testlerden bahsetmiyorum.ÖSS,KPDS,KPSS,ALES vb. bu amaca hizmet ediyor gibi görünse de aslında geçici bir çözüm önerisinden başka birşey olmamakla beraber gerçek seçim işlemini de gerçekleştirmezler.) elde edilen başarı ile göreve alım yapılır.Bu sistem hepimizin hayal ettiği ve adil olduğunu düşündüğümüz sistemdir.Peki bunun kadın cinselliği ile ilgisi nedir?


Canlılığın evrimi iki şekilde gerçekleşir:Birincisi canlının içinde bulunduğu çevrenin bilinçsiz etkilemesi ile geçirdiği değişim ki(uyum) bu doğal seçilim olarak adlandırılır.İkincisi ise dişinin seçim gücü ile erkeğin seçilimidir ve seksüel seçilim olarak adlandırılır(İnsanlarda seçilim gücü iki taraflıdır).Bilim dünyası Darwin’den bu zamana doğal seçilim ile oldukça haşır neşir iken,seksüel seçilime üvey evlat muamelesi yapılmış ve üzerinde elle tutulur değişiklikler yapılmamıştır.Bunda bilimcilerin cinselliğe kendi kişisel hayatlarında değer vermemelerinin etkisi olabilir.Seksüel seçilim teorisi ancak 20.yy’dan sonra merak uyandırmaya ve üzerinde düşünülmeye başlanmıştır.Dolayısıyla burada yazılanlar teorinin bilimsel kuvvetinden çok olasılığı düşük tahmin ve fikir yürütmeler olarak algılanabilir.


Doğal seçilim teorisi bize neden doğada en adapte olmuş olanın var olduğunu açıklarken,doğadaki müsrifliği açıklayamaz.En bilinen örnek tavus kuşunun “müsrif” tüyleri iken çardak kuşu erkeğinin sadece kur amaçlı yaptığı sanat eseri yuvalar pek bilinmemektedir.Bu yuvalar sadece dişiyi etkilemek için yapılır ve içinde cinsel ilişkiye girdikten sonra terk edilir.Bütün bu erkeklerin doğal seçilime göre müsrif görülen davranışları onların dişiler tarafından tercih edilmesi ve dolayısıyla kendi genlerini devam ettirebilmesi ile sonuçlanır.Doğal seçilime göre tavuskuşu tüyü enerji israfıdır fakat seksüel seçilime göre erkeğin uyum yeteneğinin göstergesidir.Çardakkuşunun mimari değeri olan yuva yapması doğal seçilime göre zaman kaybıdır;seksüel seçilime göre ise uyum yeteneğinin göstergesi.Aynı şekilde moonwalk kuşunun Michael Jackson’ın dansını hatırlatan dansı dişiler tarafından seçilmek için gösterdiği enerji kaybı olarak görülebilir.Bunun sonucunda dişiyi kazanabilir veya eli boş dönebilir.Kadını romantik bir yemeğe çıkaran erkeğin eve boş dönebilmesi gibi.


Hayvanlarda seksüel seçilim gözle görülür bir şekilde kadın yönetimindeyken;hayat ağacının mekanik bir dalı olan insanda bu durum biraz paylaşılmış görülmekte.Fakat perde arkasında talep eden ve erkekleri bu talebe göre şekillendiren yine kadın.Günümüzde nispeten kadının gücü azalsa da tarih de görülen tanrıça heykelleri ile(ironik bir şekilde mezopotamya’da) kadının o zamandaki yerini anlayabiliyoruz.Kadın doğurganlığı ile bereketi simgelemekte dolayısıyla gücün sembolü idi.Bir şekilde kadının bu yüce konumu alçaltıldı ve bunun sonucunda seçme gücü elinden alındı.Bu bir sürecin sonucu da olabilir planlanmış ve istenen bir durum da.Kadın sünneti bu gücün elinden alınmasının en belirgin göstergesi.Kadın sünneti(Female genital mutilation) temelde 3 çeşitte olmakla beraber Afrika’daki bölegelere göre çeşitlilik de gösteriyor.Amacı klitorisin ve bazen labia majora ve minoranın(büyük ve küçük dudaklar) alınması ve böylece kadının cinsel birleşmeden zevk alınmasının engellenmesi.İlk ne zaman görüldüğü bilinmemekle beraber Grek papirüslerinden İ.Ö 163 yılında Mısır’da kadın sünnetinin yapıldığı biliniyor.Kadının cinsel aktiviteden zevk alamaması erkeğin seksüel anlamda vasıflı veya vasıfsız olmasının anlaşılamaması demek.Hakim gücün kaybedilmesi ile bütün vasıfsız ve yeteneksiz erkeklerin egemenliği başlamış oluyor.Seksüel seçilimdeki güç dengesinin kayması hayatın diğer bölümlerinde de vasıfsızların yüksek kademelere gelmesinin önünü açıyor ve bunu normal gösteriyor.Bu nokta ise meritokratik yönetim şeklinin sona ermesi anlamına geliyor.Burada karşı çıkabilir ve seksüel anlamda başarının meritokratik yönetimde vasıflı olma ile ilgili olmadığını söyleyebilirsiniz.Burada anlatılan zaten seksüel açıdan başarılı olan her erkeğin vasıflı olduğu iddiası değil;kadının seçme gücünün hile ile elinden alınmasının normal karşılanması ile toplumun diğer alanlarında karşılaşılan haksızlıklara ve hilelere söz söyleyemememiz.Çünkü insanın daha en özel olaylarına hile karışmışsa toplum önünde olan haksızlıklara söz söylemesi beklenemez.

Sonuç olarak toplumda eğer “hak eden kazansın” cümlesinin geçerli olmasını bekliyorsak öncelikle seksüel seçilimde hak edenin kazanmasını sağlamalıyız.Bu ise özellikle müslüman toplumlarında kadının elinden alınan seçme gücünün tekrar kazandırılması ile mümkün olabilir.